Edebi Çevirmenlik: Sadakat mi, Yaratıcılık mı?
Günümüzün hızla küreselleşen dünyasında, edebiyat metinleri sınırlarını aşarak yeni dillerde yeniden doğmakta, fakat bu yeniden doğuşu mümkün kılan edebi çevirmenlik kavramı her zamankinden daha tartışmalı bir hale gelmektedir. Çeviri, yalnızca sözcükleri dönüştürmek değil, aynı zamanda bir kültürün belleğini, estetik duyarlılığını ve toplumsal değerlerini başka bir dile taşımaktır. Bu nedenle edebi çevirmen, metinler arası bir aracının ötesinde, farklı dünyaları bir araya getiren bir yorumcu ve yaratıcıdır. Ancak tam da bu noktada “sadakat” ile “yaratıcılık” arasındaki gerilim ortaya çıkar: Çevirmen ne kadar sadık kalmalı, ne ölçüde özgürleşmeli?

Edebi çeviride ‘sadakat’ meselesi; Venuti’nin çevirmenin ‘görünmezliği’ne yönelik eleştirilerinden, Berman’ın ‘yabancının deneyimini koruma’ çağrısına ve Ortega’nın çeviriyi imkânsız ama aynı zamanda yaratıcı bir eylem olarak görmesine kadar farklı teorisyenlerce çeşitli biçimlerde tartışılmıştır. Bu nedenle edebi çevirmenlik, yalnızca dilbilimsel bir uğraş değil; aynı zamanda kültürlerarası ilişkileri, ideolojik tercihleri ve estetik bakış açılarını görünür kılan entelektüel bir faaliyettir.
Venuti: Görünmezlik ve İdeoloji
Lawrence Venuti, edebi çevirmenliğin en tartışmalı yönünü çarpıcı bir kavramla açıklar: çevirmenin görünmezliği. Venuti’ye göre çeviri piyasasında hâkim olan anlayış, metnin hedef dilde “orijinalmiş gibi” okunmasını istemektedir. Bu da çevirmeni geri plana iter ve onun yaptığı yorumları görünmez kılar. Ancak bu “görünmezlik” aslında ideolojiktir. Çünkü çevirmen, seçimleriyle hedef kültürde hangi anlamların öne çıkacağına karar verir. Dolayısıyla sadakat yalnızca yazara değil, aynı zamanda hedef kültürdeki güç ilişkilerine de bağlıdır.

Berman: Yabancının Deneyimini Korumak
Antoine Berman ise çeviride sadakat meselesine farklı bir noktadan yaklaşır. Ona göre edebi çeviri, metnin yabancılığınıkoruduğu sürece değerli olabilir. Çevirmenin görevi, okura tanıdık gelen bir metin yaratmak değil, yabancının deneyimini bozulmadan aktarmaktır. Bu bağlamda sadakat, metni evcilleştirmek değil, onu kendi yabancılığıyla birlikte taşımaktır. Berman’ın yaklaşımı, edebi çevirmenliğin yalnızca estetik değil, aynı zamanda etik bir sorumluluk taşıdığını gösterir.
José Ortega y Gasset: İmkânsızlık ve Yaratıcılık
İspanyol düşünür José Ortega y Gasset, çeviriyi bir “imkânsız görev” olarak tanımlar. Ona göre hiçbir çeviri orijinal metnin bütün zenginliğini hedef dile aktaramaz. Ancak bu imkânsızlık çevirmeni çaresiz kılmaz, tam tersine onu yaratıcı olmaya zorlar. Ortega’ya göre çevirmen, dilin sınırlarını zorlayarak eksik olanı tamamlar ve böylece yeni bir sanatsal eser ortaya çıkarır. Bu yaklaşım, sadakati mutlak bir ideal olmaktan çıkarıp yaratıcı bir sorumluluk haline getirir.
Sadakat, Yorum ve Çelişki
İnsanın hiçbir zaman mutlak mükemmelliği aramadığı, fakat anlam ve ilerleme arzusuyla sürekli hareket ettiği gerçeği, edebi çeviriye de yansır. Çeviride “sadakat” ilk bakışta katı bir bağlılık gibi görünse de, aslında insanın arzusu gibi çok katmanlı ve çelişkilerle doludur. Venuti’nin çevirmenin görünmezliğine yönelttiği eleştiriler, sadakatin ideolojik bir tercih olduğunu ortaya koyar; çünkü çevirmen hangi stratejiyi seçerse seçsin, hedef kültürde belirli anlamları öne çıkarır. Berman, bu çerçeveyi genişleterek sadakatin yalnızca metne değil, yabancının deneyimine karşı da bir sorumluluk olduğunu söyler. Yabancılığı ortadan kaldıran bir çeviri, okura yakınlık sunsa da asıl sadakati yitirmiş olur. Ortega ise çeviriyi imkânsız ama yaratıcı bir uğraş olarak tanımlayarak bu tartışmayı farklı bir boyuta taşır: Ona göre sadakat, eksiksiz bir aktarım değil, sürekli yeniden yorumlanan bir yaratıcılık alanıdır.
Böylece sadakat, tek boyutlu bir bağlılık olmaktan çıkar; ideolojik, etik ve estetik tercihlerle sürekli yeniden kurulan bir deneyim haline gelir. Edebi çevirmen, metnin ruhuna dokunurken hem kendi arzularını hem de kültürün taleplerini işin içine katar ve tam da bu nedenle sadakat, yorum ve çelişki birbirinden ayrılmaz hale gelir.
Sonuç: Çelişkilerle Var Olan Bir Sanat

Edebi çevirmenlik, insanın arzularıyla şekillenen tüm yaratıcı eylemler gibi hiçbir zaman mükemmel değildir. Çevirmen, sadakat ve yaratıcılık arasında gidip gelirken aslında insanın doğasında var olan ilerleme ve anlama arzusunu tekrar eder. Venuti, Berman ve Ortega’nın farklı yaklaşımları bize gösterir ki çeviri, asla yalnızca bir dil aktarımı değil; ideolojik, etik ve estetik gerilimlerle örülmüş, çelişkilerden beslenen bir sanattır.
Çünkü insan, arzudan vazgeçtiğinde ilerlemesi durur; çeviri de aynı şekilde mükemmelliği aramak yerine çelişkiler içinde ilerleyerek değer kazanır. Bu yüzden edebi çevirmenlik, varlığını imkânsızlıkların ve gerilimlerin içinde sürdürür. Tam da bu çelişkiler, çeviriyi yalnızca bir teknik uğraş değil, kültürler arasında hayat bulan ve insanlığın ilerleme arzusunu görünür kılan yaratıcı bir sanat haline getirir.



